HÜDA PAR Genel Başkan Vekili Demir: Türkiye, halkın tepkisini dikkate almak zorundadır!
TBMM’de basın toplantısı düzenleyen HÜDA PAR Genel Başkan Vekili ve Gaziantep Milletvekili Şahzade Demir, iç ve dış gündeme dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
“Toplumsal çürümenin çözümü: ahlak ve maneviyata dönüş”
İlk olarak toplumsal çürümeye dikkati çeken Demir, “Tanzimat’tan itibaren süregelen batılılaşma çabaları, yönetim sistemlerimizde köklü değişim ve dönüşümlere neden olmuştur. Bu süreçte, değerler sistemimiz inanç ve ahlaktan uzaklaştırılarak bireyselliği ve ahlaki ilkelerden yoksun bir anlayışı benimsemeye yönelmiştir. Başta eğitim sistemi olmak üzere adalet, ekonomi, siyaset, basın ve medya gibi alanlar bu dönüşümden etkilenmiş; inanç, ahlak ve maneviyattan yoksun sistemlerle şekillenmiştir.
Toplumumuz, bireyi geliştiren ve topluma kazandıran değerler yerine, Batı’nın pozitivist ve bireyci anlayışına mahkûm edilmiştir. Ahlaki ve manevi temellerden uzaklaşan toplum, medya manipülasyonlarıyla fesat ve kötülüklerle dolu bir hayat tarzının içine sürüklenmiştir. Bunun sonucunda, şiddet olayları, aile içi cinayetler, gençlik arasında işlenen suçlar, uyuşturucu ve kumar bağımlılığı gibi sorunlar artmış; toplumdaki güvensizlik, aile ve devlet kurumunun itibarsızlaşmasıyla derinleşmiştir. Bu çürümüşlüğün çözümü açıktır: Ahlak ve manevi değerlerimizin toplum ve devlet mekanizmalarında yeniden işlenmesi, bu yozlaşmayı önlemek için acil bir gerekliliktir.” diye belirtti.
“Enerji sübvansiyonunda sadece tüketim değil, gelir düzeyi de dikkate alınmalıdır”
Açıklamalarına, “2025 Şubat itibarıyla Türkiye’de elektrik ve doğalgaz sübvansiyonlarında yapılacak değişiklikler, ihtiyaç sahiplerine odaklanırken, yüksek tüketimi olanların maliyetlerin tamamını ödemesi planlanmaktadır.” cümleleriyle devam eden Demir, şunları kaydetti:
“Enerji Bakanlığı’nın tespitine göre, aylık 200 kWh’lik elektrik tüketimi Türkiye ortalamasıdır ve bu seviyede tüketim yapanlara sübvansiyon desteği sona erecektir. Aylık 417 kWh ve üzeri tüketim yapan haneler ise elektriğin gerçek maliyetini ödeyecektir. Ancak, sübvansiyonlar tüketim miktarına göre belirlenmek yerine, vatandaşların gelir seviyelerine göre düzenlenmelidir. Zira aynı tüketim miktarına sahip bir yüksek gelirli vatandaş ile asgari ücretli bir vatandaşın aynı bedeli ödemesi hakkaniyete uygun değildir.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın 2023 raporunda, doğalgaz ve elektrik fiyat artışlarının vatandaşlara yansıtılmaması için devletin BOTAŞ ve EÜAŞ’a büyük meblağlar aktardığı tespit edilmiştir. HÜDA PAR olarak, devletin bu yardımlarını ihtiyaç sahiplerine daha adil bir şekilde yönlendirmesi gerektiğini savunuyoruz. Gelir düzeyine dayalı bir sistem oluşturulmalı, gelir düzeyi yüksek olan ile dar gelirli vatandaşlara gelir düzeyine göre adil bir fiyatlandırma yapılmalıdır. Enerji politikalarında toplumsal adalet her zaman öncelikli olmalıdır.”
“Finansın dijitalleşme sürecinde finansal eşitsizlik tehlikesi”
Hükümetin yeni banknot basmayıp finansmanı tamamen dijitalleştirme adımlarını endişeyle izlediklerini belirten Demir, “Temassız ödemelerin zorunlu hale gelmesi ve 7 bin lirayı aşan işlemlerin bankacılık sistemi üzerinden yapılması, halkımız için ciddi sorunlar doğuracaktır. Bu süreçte iki önemli uyarıda bulunmak istiyoruz. Birincisi, dijitalleşme ile bankaların her para transferinden komisyon alması, vatandaşı ekonomik olarak zorlayacaktır. Yüzde 4 ile yüzde 6 arasında değişen bu komisyonlar, hem ticari hem de kişisel işlemlerde sürekli bir maliyet getirecek, 95 milyon banka hesabı olan Türkiye’de bankalar finansal yapıya tamamen hâkim olacaktır. Bu, ekonomik eşitsizliği artıracak ve dar gelirli vatandaşları daha da mağdur edecektir.” dedi.
Dijitalleşme sürecinin Türkiye’nin bağımsızlığı açısından ciddi riskler taşıdığını vurgulayan Demir, “İkincisi, dijitalleşme süreci Türkiye’nin küresel dijital sisteme entegrasyonunu hızlandırırken, ülkemizin bağımsızlığı açısından ciddi riskler taşımaktadır. Özellikle kuantum bilgisayarların gelişimiyle küresel elitlerin kontrol ettiği bir dijital ağın parçası haline gelebiliriz. Türkiye, bu sistemde sadece bir uygulayıcı pozisyonuna düşebilir ve ülke çıkarları tehlikeye girebilir. Ayrıca, nakit paranın ortadan kalkması, dijital sistemlere erişimi olmayan milyonlarca vatandaşımızı dışlayacak ve ekonomik zorlukları derinleştirecektir.” ifadelerini kullandı.
“Adil yargılanma hakkı korunmalı”
Yargı makamlarının medyaya değil hukuka kulak kabartmalarının adil yargılanma hakkının sağlanmasında ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinde kritik bir rol oynadığını söyleyen Demir, şu ifadeleri kullandı:
“Medyanın kamuoyunu bilgilendirme ve denetleme işlevi önemli olmakla birlikte, bu süreçlerin yargı bağımsızlığına zarar vermemesi gerekir. Masumiyet karinesinin korunması açısından, medya organlarının devam eden davalarda kişileri peşinen suçlu veya suçsuz ilan etmemeye özen göstermesi gerekmektedir. Aksi halde, bu tür müdahaleler kamu vicdanını olumsuz etkilemekte ve yargı süreçlerinin tarafsızlığına gölge düşürmektedir. Ayrıca, iftira yoluyla bir kişinin itibarının zedelenmesi hem kişilik haklarına zarar vermekte hem de yargıya duyulan güveni sarsmaktadır. Ayrıca kişilerin sosyal konumları bir daha toparlanamayacak derecede sarsılmaktadır.
Bu bağlamda, yargı makamlarına sevk edilmiş konularda medyanın ve sosyal medya kullanıcılarının daha bilinçli davranması, yönlendirmelerin engellenmesi, yargı makamlarının da medyaya değil hukuka kulak kabartmaları; adil yargılanma hakkının sağlanmasında ve hukukun üstünlüğünün tesis edilmesinde kritik bir rol oynamaktadır.”
“Bölge ülkeleri ABD’ye karşı Lübnan ve Filistin’in talep ve çıkarlarını korumalıdır”
siyonist işgal rejiminin devam eden katliamları ve masada devam eden müzakerelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Demir, “siyonist işgal rejimi, Gazze ve Lübnan’da yerleşim yerlerini hedef alarak binlerce sivili katletmeye devam ediyor. Kuşatma altına alınan Kuzey Gazze’de bir yanda şiddetli saldırılar gerçekleştirilirken bir yanda ise yaklaşık 150 bin kişi açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle ölüm riskiyle karşı karşıya bulunmaktadır. ABD ise Gazze ve Lübnan’da direniş güçlerine karşı ağır kayıplar veren ve ilerleme sağlayamayan işgal rejiminin yardımına sözde ateşkes masasıyla koşmuştur. ABD daha önce kendisi tarafından sunulan ve HAMAS tarafından kabul edilen taslak yerine işgal rejiminin yayılmacı politikasına hizmet eden yeni bir anlaşma önermektedir. Direniş güçlerini silahsızlandırmayı hedefleyen, işgal rejiminin şartsız geri çekilmesini talep etmeyen her türlü dayatma reddedilmeli, masada ABD’ye karşı bölge ülkeleri Lübnan ve Filistin’in talep ve çıkarlarını korumalıdır.” diye belirtti.
“Türkiye bu soykırımda halkın tepkisini dikkate almak zorundadır”
İşgalci rejim ile ticaretin devam ettiği iddiaları ile ilgili konuşan Demir, “İşgal rejiminin İslam dünyasının ortasında gerçekleştirdiği vahşi soykırım sürerken Türkiye’de ise ne yazık ki birtakım vahim iddialar gündemdeki yerini korumaktadır. Ticaret Bakanlığı’nın işgalci rejim ile ticaretin kesildiği açıklamasına rağmen ticaretin Filistin üzerinden sürdüğüne yönelik ciddi iddialar söz konusudur. Birçok ülkenin yaptırım uyguladığı siyonist rejime ait ve işgalcilere askeri mühimmat da taşıyan denizcilik şirketi ZIM, Türkiye limanlarından düzenli olarak sefer düzenlemektedir. Bu politikaları eleştirmeye yönelik protestolar ise güç ile bastırılmakta vatandaşlar haksızca alıkonulmaktadır. Son olarak Ambarlı Limanı’nda ZIM’e ait ve Hayfa’ya götürülecek konteynerlerin önünü kesen vatandaşlara karşı havaya ateş açılmıştır. Türkiye bu soykırımda halkın tepkisini dikkate almak zorundadır. siyonist rejim Türkiye dahil tüm bölge için açık bir tehditse ve soykırım suçu işliyorsa bu rejimle ilişkiler hangi gerekçeyle devam ettirilmektedir?” ifadelerini kullandı.
Son olarak kuşatma altına alınan Kuzey Gazze Şeridi’ne insani koridor açılması çağrısında bulunan Demir, “İspanya, siyonist Guardian LTD Israel ile yaptığı yaklaşık 6,5 milyon euroluk mühimmat alımına ilişkin anlaşmayı iptal ederken İslam dünyası canlı şahit oldukları soykırıma rağmen işgalcilerle ilişkilerini sürdürmektedir. Amerikalı araştırmacı gazeteci Bob Woodward’ın, ABD Dışişleri Bakanı’nın Arap yöneticilerle yaptığı Gazze görüşmelerine dair ifşası bu ihanetin açık delilidir. siyonist rejimin HAMAS’ı yenmesini dileyen ve Gazze için hiçbir şey yapmayacaklarını açıkça ilan eden bölge ülkeleri yöneticileri bir yıldır yaşanan soykırımın sorumlularındandır. İslam dünyasındaki Müslüman kamuoyu ve tüm vicdan sahibi insanları, işgal rejiminin insafına terk edilen Filistin ve Lübnan halkına destek olmaya, özellikle kuşatma altına alınan Kuzey Gazze Şeridi’ne insani koridor açılması için gündem oluşturmaya davet ediyoruz.” dedi.
Kaynak: Guneydoguguncel.Com Read More
Kaynak ALINTI: Diyar21.Com Read More